24 Aralık 2007 Pazartesi

Yaşamı öğrenme sanatı...

“Tiyatro sanatı; estetik olanın ve estetik olmayanın savaşıdır.” der Profesör Murat Tuncay. Kendisi halen Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları Bölüm Başkanıdır. Haddim olmayarak onun bu dediğine bir ek yapıp “Tiyatro; yaşamı öğrenme sanatıdır” diyorum ben de. Şöyle bir düşündüğümüzde hayat; öğretenin sahneyi kurmasından ve bizlerin de bilincimizi bilinçsizliğe vurduğumuz ama yine de uygulamakta tereddüt etmediğimiz tiyatro bileşenlerinden ibaret. Ta çocukluğumuzdan başlar bu serüven. Önce bir yazar gibi oyunumuzu yaratır ve kurgularız. Ardından bir tasarımcı olup sahnemizi ve dekorumuzu hazırlarız. Sonunda sahneye çıkmaya hazır bir oyuncu oluruz. Önceleri her çocuk gibi doktor – hasta, hırsız – polis kurguları vardır. Biz geliştikçe, sahnelediklerimiz de gelişir. Verdiği haz öyle güzeldir öyle tutkuludur ki tadına doyamayız.

Ancak kişisel gelişimin yanı sıra toplum da değişmekte ve gelişmektedir. Ama bu gelişmede, beklendiği gibi daima daha iyi daha güzel olacak diye bir kural yoktur. Şu an yaşadığımız gibi gerileyebilir hatta daha vahim durumlara, sansüre, zorbalığa maruz kalabiliriz. Bu geriye dönüş bir ülke de en çok modern yaşamı, ardından da sanatı etkiler. Acaba sanata tükürmekten bahsedenler o çocukluk yıllarında ki tiyatral gösterilerini unutmuşlar mıdır? Yoksa asıllarını mı inkâr etmektedirler? Bunu bilmek mümkün değil ama söylenecek tek şey var; Ulu Önder’in de dediği gibi: “Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.”
Sanatın yaşamınızdan eksilmemesi dileğiyle mutlu bir hafta dilerim…

1 yorum:

Geveze Kalem dedi ki...

Sanat hayatımızda var olurken sanatçılarımız da en geç göçenler olsa keşke. Onların yıllara dayanan birikimleri bazen hiç ummadığımız zamanda, hiç ummadığımız kişilikleri, en beklenmedik bir konuda aydınlatabiliyor.
Keşke erken göçüp gitmeseler, usta Savaş Dinçel gibi...